4 Temmuz 2014 Cuma

Kütahya - Eskişehir



Eskişehir yıllardır görmek istediğim şehirlerden biri. Her giden ballandıra ballandıra anlatır. Öyle güzel. Böyle güzel. Belediye başkanı mucizeler yaratmış. Ama ne zaman gitmeye kalksam, karşıma çıkan cümleler 'bu dönemde gidilmez çok soğuk" ya da " bu dönemde gidilmez çok sıcak " ya da  her şey uygun olur bu seferde gidecek tur bulamam.

Bu sefer tüm şartlar uygun geldi. Tur tarihinden birkaç hafta evvel gezme tarzı benim gezme tarzlarıma yakın bir arkadaşım bu tur şirketinden bahsetti, Eskişehir Kütahya turu var, tur şirketi şahane, fiyatta süper diye. İki şehri de görmedim neden olmasın. Ama benim sağım solum belli olmaz hele o tarih gelsin de hangi ruh halinde olacağım, ya da kim bilir nerelerde olacağım. Bir süredir çok ileri tarihli planlar yapamaz oldum. Bazen planı yapıyorum ya o dönemde İstanbul'da olmamı gerektirecek bir iş çıkıyor ya da canım hiç onu yapmak istemez oluyor.







  
Yurtdışında çok tek başıma seyahat etmeme rağmen, nedense Türkiye'de buna pek bayılmıyorum. Neden tek başına seyahat derseniz gezmek ve görmek önceliğiniz olduğunda her an birileriyle program yapamaz oluyorsunuz. Arkadaşlarınızın programı- öyle her arkadaş olmaz, o seyahati beraber yapmak istediğiniz arkadaşlarınızın programı- size uyacak o sizinle aynı yere gitmek isteyecek vs vs. Halbuki ben atlayıp gidiyorum; o gün yanımda bunu beraber yapmak isteyeceğim bir arkadaşım varsa amenna ama yoksa o da güzel. Nasılsa ben gittiğim her yerde bir şekilde sosyal ortamımı yaratıyorum. Türkiye'nin bir kısmını da böyle geziyorum.
Eskişehir de böyle oluştu. Turu bana söyleyen arkadaşıma ben gidiyorum dedim, sonrasında Arjantinli bir arkadaşımı kafaladım, sonunda turu bana söyleyen arkadaşım da katıldı 3 kişi olduk bile. Yol yaklaşık 350 km. Yani aslında arabaya atlayıp gidilecek mesafe ...

Program şöyle:

Cumartesi sabahı  otobüsle Kütahya'ya hareket. Gün boyunca Kütahya civarını gezmece, akşam 5 yıldızlı otelde kalmaca - inanılır gibi değil aynı fiyatın içinde Kütahya Hilton'da kalmak vardı - ertesi gün Eskişehir.

Kütahya ve Eskişehir'i aynı seyahatin içinde arka arkaya görmek enteresan bir deneyimdi. Kütahya ne kadar kapalı ise Eskişehir o kadar açık. Bu arada insanların açık kapalı olmasından bahsetmiyorum , nasıl anlatsam Kütahya şehir olarak kapalı. Ortalıkta çok fazla erkek ve çok az kadın var. Erkekler genelde kahvede oturuyorlar. 



Bu bölgenin ciddi bir tarih birikimi var, o yüzden anlatılacak ve dinlenecek çok hikâyesi var. Selçuklular, Germiyanoğılları, Osmanlılar şehirde hepsinin izlerini görmek mümkün.  ( Bir de bu eserler derme çatma binaların arasına sıkışıp kalmasa. )
Bunun dışında tarihi 5000 yıl önceye dayanan eserler var ki onları görmek ve o bölgeyi gezmek neredeyse tüm seyahate bedel.

Eskişehir' de adı üzerinde eski bir şehirken cabbar bir belediye başkanına rastlamış, ve baştan yaratılmış. Kocaman parklar, oyun alanları, çocuklar için özel tema parkları, kocaman havuzlar. Biraz yapay bir cennet yaratılmış. Ama gerçekten de yemyeşil soluk alınabilecek kültürel açıdan çok zengin bir şehir çıkmış ortaya. Bir de tabii Odunpazarı var. Tekrar tekrar gitmekten sokaklarını arşınlamaktan sıkılmayacağım bir mekan...

Bunlar genel izlenimlerdi. Kütahya"da gördüklerimizin detaylarına gelince...

İlk durağımız Kütahya Ulu Cami. Ulu Cami 1410’da yapılan caminin yerine 1800’lü yılların sonunda tekrar yapılmış. Ve ikinci eser yapıldığında orijinalinden çok farklı inşa edilmiş. İlk cami tamamen ahşap ağırlıklıymış, sütunlar ahşapmış, bugün ise camiyi 6 taş sütun ayakta tutuyor. Benim için ilginç tarafı ise iç süslemeleri oldu. Açıkçası ben bugüne kadar gezdiğim hiçbir camide bu şekilde çiçek süslemelerine rast gelmemiştim. 














Çini müzesi
Germiyan Beyi II. Yakub Külliyesi'nin imaret bölümü olan bu yapı, Kültür Bakanlığı'nca restore edilerek, Çini Müzesi olarak 1999 tarihinde düzenlenmiş. Müze içinde yer alan vitrinlerde 14. yüzyıldan başlayarak günümüzde yapılan örneklere kadar olan çini eserler yer almakta. Müzenin içinde bulunduğu bina, özellikle de kubbesi görülmeye değer.

Kütahya Arkeoloji Müzesi
Ulu Camii yanında Vacidiye Medresesi olarak bilinen yapıda. Medrese binası 1314 yılında Germiyan beylerinden Umur Bin Savcı tarafından yaptırılmış.  Müzede yer alan vitrinlerde Paleolitik, Kalkolitik, Eski-Tunç, Hitit, Frig, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserler teşhir edilmekte. Gerçekten çok etkileyici.




Çini Yapım Atölyesi
 Bize tur programında çini yapım atölyesini ziyaret edeceğiz dediler, ben de açıkçası bugüne kadar gördüğüm atölyelerden bir tane daha diye düşündüm. Ancak bizi hoş bir sürpriz bekliyormuş. Sürprizin adı Mehmet Gürsoy. Kendisi 2010 yılında Unesco tarafından “ Living Human Treasure- Yaşayan İnsan Hazinesi seçilmiş”. Mehmet Gürsoy İznik Çini’sini tekrar yaşar kılmış, unutulmuş formülleri canlandırmış, bunu yaparken de hem biçim hem de desen olarak eserlere kendi yorumunu katmış. 










Aizanoi Antik Kenti:
Seyahatte en mutlu olduğum anlardan biri.
Aizanoi, Kütahya şehir merkezine 58 kilometre uzaklıkta, Çavdarhisar ilçesinde bulunan antik bir kent. Öyle sanılıyor ki ismi Zeus'un kızı su perisi Erato ile Arkadya ulularından Kral Arkas'ın oğlundan gelmekte. Aizanoi kültürel yapısıyla sanat çevreleri tarafından ikinci Efes unvanını almış. Kentte dünyanın en iyi korunmuş Zeus tapınağı, dünyanın ilk örneklerinden Stadyum-Tiyatro kompleksi, dünyanın ilk borsa yapısı, nekropoller, olimpiyat şeref tribünü var. Roma dönemine ait tapınağın çevresinde yürütülen kazılarda İlk Tunç Çağı'na ait (  M. Ö. 3000)  yerleşme tabakaları açığa çıkmış.
Aslında Aizanoi ile ilgili söylenecek o kadar çok şey ve anlatılacak o kadar geniş bir tarih var ki. Neyse ki ben bir tarihçi değilim, bu yazı da bir araştırma yazısı değil. O yüzden size tek söyleyebileceğim çok etkileyici olduğu ve görmek için bir fırsat yaratmanıza değeceği...




 






Eskişehir

Biraz şehirle ilgili genel bilgi...
Eskişehir; içinde Osman gazi Üniversitesi ve Anadolu Üniversitesi'nin bulunması nedeniyle bir öğrenci kenti görünümünde.
Met helvası, nuga helvası, haşhaşlı çörek,  çiğbörek ve lületaşı ile meşhur. İşlenebilir lületaşı, Türkiye'de yalnız Eskişehir'de çıkarıldığı için Eskişehir taşı olarak biliniyor. Sanat kurumları ve tesisleri ile kültür ve sanat alanında gelişmiş bir şehir. Anadolu Üniversitesi ve Büyükşehir Belediyesi bünyesinde iki adet senfoni orkestrası bulunmakta. Ayrıca her yıl düzenlenen Uluslararası Eskişehir Festivali ile şehirde müzik, tiyatro, resim ve sinema gibi dallarında sergiler ve gösteriler yapılmakta. Eskişehir günümüze kadar değişik uygarlıklar altında varlığını sürdürmüş. Üzerinde kurulan medeniyetlerden bazıları: Frigya, Bizans, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı İmparatorluğu.

Odunpazarı evleri
Bu evler Eskişehir'in ilk yerleşim yerini oluşturan Odunpazarı semtindeki Osmanlı Dönemi'nden kalma tarihi evler. Safranbolu, Beypazarı, Göynük gibi yerlerdeki evlerle ortak mimari özellik taşıyorlar.






Bu bölgede yerleşimin başlaması ile ilgili de ilginç bir hikâye var. Bir rivayete göre Eskişehir'e yerleşmeyi düşünen ilk halk Odunpazarı ve şimdiki Porsuk Çayı'nın olduğu bölgeye birer koyun ciğeri asarlar. Hangisi çok dayanırsa orayı yerleşim bölgesi seçeceklerdir. Odunpazarı'na asılan ciğer daha geç bozulur ve ilk yerleşim burada oluşur. Odunpazarı tarihi Bizans'tan Selçuklulara, Osmanlılardan Cumhuriyet'e kadar uzanan bir şehir.
Eskişehir gezisinin büyük bölümünü Odun Pazarı’nda geçirdik desem yeridir.

Gördüklerimiz:

Beyler sokağı ve bu sokakta bulunan restore edilmekte olan evler... Sokağın bir ucundan diğer ucuna yürüyüp durduk. Bugün Odunpazarı’ndaki evleri restore etmekle ilgili çok kapsamlı bir çalışma yürütülmekte. Özellikle Beyler Sokağı’nda.  





Hafız Ahmet Efendi Konağı: Ahmet efendi aynı anda bir lületaşı ustası. Yaptığı asalardan bir tanesini Şah Rıza Pehlevi’ye hediye etmiş, bir diğerini de Atatürk’e.




Kurşunlu Cami ve külliyesi. : 16 yüzyılın başında yapılmış bu cami ve külliyede geniş kapsamlı bir lületaşı müzesi var.

Çağdaş cam sanatları müzesi... Ben oldum olası cam çok serim, o yüzden müze bana enteresan geldi. Binanın ortasındaki cam avize pek meşhur Bir de şansımıza Yıldız Moran’ın fotoğraf sergisi vardı içeride. Fotoğrafları da hayat hikâyesi de beni çok etkiledi.





Odunpazarı dendiğimde aklımda kalanlar kıvrımlı yollar, çıkmaz sokaklar, ahşap süslemeli bitişik düzenli, rengarenk cumbalı evler, konaklar, lületaşı dükkanları, ve o gezinin dağımda bıraktığı keyfin tadı. 

Eveeet, gelelim şehrin modern taraflarına.
Öncelikle şehirde iki tane büyük park var:

Bilim Kültür ve Sanat Parkı Eskişehir'in Sazova Mahallesi’nde 400 bin metrekare üzerine kurulmuş.  Parkta Nuh’un Gemisi’nin yanı sıra 25 bin metrekarelik bir gölet, park çevresinde dolaşan buharlı mini tren, çocuk oyun alanları, hayvanat bahçesi, bilim ve deney müzesi, konser alanları, amfi tiyatro bulunmakta. Sazova Parkı içinde yer alan en dikkat çekici yapı Masal Şatosu.





Eskişehir’in bir diğer büyük parkı olan Kentpark’ta ise plaj duygusunu yaşatmak üzere kocaman bir havuz ve etrafında kumluk alan yapılmış.





Şelale Park’a gelince, Eskişehir’in en yüksek noktasında ve çok güzel bir manzarası var. Ancak şelale
dedikleri gerçek bir şelale değil ve çok küçük, yani benim için büyük boyda süs havuzu niteliğinde. Tepedeki yemek de vasattı. Bana kalsa ille de manzarayı göreceğim demezseniz, tepeye çıkmaya değmez.

Porsuk çayında tekne turu: Porsuk çayı Eskişehir’in ortasından geçiyor. Çayın iki tarafına da restoranlar ve kafeler yapılmış. Çayın üzerindeki tekne turu sembolik. Toplam 15 dakika sürüyor.

Sonuç olarak Eskişehir ve Kütahya gezisini iki günlük bir tura sığdırmayı becerdim. Biraz yorucu olmasına rağmen birbirine neredeyse tamamen zıt ama bölge olarak inanılmaz bir tarih barındıran bu iki şehri bir arada görmeye kesinlikle değdi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder