29 Mart 2014 Cumartesi

Bir inanç hikayesi- Saitabat kadınları



Benim bazen seyahatim gelir. Yanlış duymadınız seyahatim gelir, içimdeki ses ben yola çıkana kadar hadi hadi diye fısıldar durur ta ki ben kendimi yolda bulana kadar. Bu seferki seyahatim de böyle oldu. Bu tip seyahatler plansız seyahatlerdir, başlangıç ve bitiş noktamı bilirim ama arada yol beni nereye götürür bilmem. Ben yolu değil yol beni yönetir.







Bu sefer de böyle oldu. İçimdeki dürtüye daha fazla dayanamadan kendimi Bursa'da buldum. Kabataş Mudanya deniz otobüsü bir saat 40 dakika sürüyor. Orada yaşayan bir arkadaşımın da kanına girdim, altımızda araba da var yani plan tamam. Amaç Uludağ’ın güney yamacındaki orman köylerini ve Cumalıkızık dışında diğer kızık köylerini gezmek. Toplam 7 kızık köyünden 5'i bugüne kadar gelebilmiş. Kızık köyleri ve dağ köylerinin hikayesi başka bir yazıya. Bugünkü hikayemizin baş kahramanları Saitabat köyünün kadınları.
Bursa'ya Cumartesi öğleden sonra saat 4 gibi vardım ve kendimizi arabaya Derekızık Köyü'ne attık. Derekızık köyünü gezdikten sonra şelale piknik gibi tabelalar dikkatimizi çekti. Gidelim dedik yol bizi nereye kadar götürecek. Yolun bittiği yere kadar çıktık. Yolumuzun üstünde şale gibi bir tahta bina ve Saitabat kadınlar derneği diye bir tabela dikkatimizi çekti. Dönüş yolunda orada çay içmeye karar verdik. 





İçeri girerken ayakkabıları çıkartmak gerekiyordu, halılara ayakkabı ile basmamak için. Kapı kapalı gibiydi, kapıyı inanılmaz şirin 17-18 yaşlarında bir kız açtı, kapandık dedi, ben “ama sadece çay içecektik” deyince bizde misafiri kapıdan döndürmek yoktur deyip içeri aldılar.
İyi ki de bizi içeri almışlar, çünkü o anda içeri girmesek ne bu kadar şahane bir hikaye duyabilirdim, ne çektiğim fotoğrafları çekebilirdim ne de ertesi sabah kahvaltıya gelmeyi akıl edebilirdim. Sonuçta amacımız bir yere tekrar tekrar gelmek değil gezebildiğimiz kadar çok yeri gezmekti. Kapıda bizi içeri alan cici kızın- Merve- dışında üç kişiyle tanışıp sohbet etme imkanım oldu. Bilgin hanım, pamuk abla- Hacer hanım-  ve başkan Şermin hanim. 

 

  


Oraya girip de etkilenmemek etraftaki temizliğe  hayran kalmamak mümkün değil. Böyle bir ortamla karşılaşınca benim içimdeki meraklı turşucu ortaya  çıktı sürekli sorular sordum. Allah'tan beni sevdiler de nazımı çektiler.
Önce Bilgin hanımla sonra da başkan Şermin hanımla konuştum. Şermin hanımla konuşmak yönetim 101 dersi dinlemek gibi bir şey, ilkokul mezunu olduğuna - ortadaki tüm kadınların ilkokul mezunu olduğuna inanmak zor. Bir kez daha anladım ki ne varsa kadınlarda var. 







Hikaye şöyle: Şermin hanım bir gün Cumalıkızık köyünü ziyarete gidiyor, oradaki çalışmaları, köyün tanıtılma şeklini görünce biz neden kendi köyümüz için bunu yapmıyoruz diye düşünüyor, Ancak Cumalıkızık’ta bir şey dikkatini çekiyor herkesin bireysel hareket ettiği ve bu yüzden de fazla bir ilerleme kaydedemediklerini..
Bunun üzerine köyün kadınlarıyla bir dernek kurmak için paçaları sıvıyor. Derneğin amacı köyün kalkınmasını tanınmasını sağlamak, köylü kadınlara iş imkanı sağlamak ve  ihtiyacı olanlara yardım etmek. Dernek kurucusu olarak dernekte istediği kadınları ikna edebilmek için önce kocalarını arıyor onları teker teker ikna etmesi gerekiyor. Sonrasında dernek kurmak için bir adrese ihtiyacı olduğundan gözüne köyde boş duran bir arsa kestiriyor. Muhtardan gidip bunu kullanabilmek için izin istiyor. Muhtar önce evet diyor sonra uzun süre ses çıkmıyor peşinden gelen cevap hayır. Teker teker tüm muhtar heyetini arayıp ikna ediyor.
İş alınan arsanın düzleştirilmesi için belediyeden iş makinesi istenmesine geliyor. Belediyeden gelen cevap veremeyiz. Sen misin bunu diyen sizin işiniz bizlere yardım etmek değil mi deyip bir şekilde onları ikna ediyor. Aynı şekilde ilk inşaat için gerekli keresteleri hallediyor. Kadınları bir araya toplayıp derneği anlatması da bir alem. Bu kadınları bir araya toplamanın yolu eğlence deyip onları hıdrellezde bir eğlence için bir araya toplayıp herkesi derneğe katılmak için ikna ediyor. Sonraki bir kaç yıl kadınların ürünlerini kurdukları stantlarda satmasıyla geçiyor. Kendilerine bir yer yapma durumlarını doğduğunda 70 kadın mikro kredi çekiyor. Bu arada başkan herkesin kendi yaptığı reçel salça gibi ürünlerdeki kalite farklılıklarından memnun olmadığından tüm imalatı binanın içine topluyor ki tek kalite çıkabilsin.




Bugün dernekte hepsi aynı köyden 110 kadınlar.  730 metrekare pırıl pırıl bal dök yala bir yerleri var. Yılda yaklaşık 20 ton domatesten salça yapıyorlar, her hafta 2 çuval tarhana, 2 çuval erişte ve silor yapılıyor. Yıllık reçel imalatları 10.000 kavanoz civarında.




 
 INANC BULAŞICI.. Tüm bunların hepsi Şermin hanımın inancıyla olmuş. Tek bir kişinin inancı yoktan var etmeyi yaratmış. Bir kişinin kendine ve diğer köylü kadınlara inancı onların da kendilerine inanmalarını sağlamış. Mesela pamuk abla...Ben ona pamuk abla adını taktım çünkü hayatımda bu kadar güler yüzlü insana az rastladım. Küçük bir çocuk gibi bütün müşteri kalabalığının arasında gidip gelip bana hikayelerini anlatıyordu. Hiçbir şey bilmeden başkan kasaya geç dedi diye nasıl kasaya geçtiğini, hepsinin İngilizce kursu alma maceralarını...
“Herkesin bir problemi olabilir evinizde eğer probleminiz varsa ya evden çıkmayın ya da mutfaktan .. Biz burada misafir ağırlıyoruz..”
Bu söz bile olaylara bakış açılarını anlamak için yeterli bence. 






Eğer yolunuz Bursa'ya düşerse- ya da özellikle düşürün- mutlaka oraya gidip şahane köy kahvaltısından yiyin onların misafirperverlikleriyle tanışın çorbada sizin de tuzunuz olsun.. Benden de selam söyleyin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder