Benim bazen
seyahatim gelir. Yanlış duymadınız seyahatim gelir, içimdeki ses ben yola
çıkana kadar hadi hadi diye fısıldar durur ta ki ben kendimi yolda bulana
kadar. Bu seferki seyahatim de böyle oldu. Bu tip seyahatler plansız seyahatlerdir,
başlangıç ve bitiş noktamı bilirim ama arada yol beni nereye götürür bilmem.
Ben yolu değil yol beni yönetir.
Bu sefer de
böyle oldu. İçimdeki dürtüye daha fazla dayanamadan kendimi Bursa'da buldum.
Kabataş Mudanya deniz otobüsü bir saat 40 dakika sürüyor. Orada yaşayan bir
arkadaşımın da kanına girdim, altımızda araba da var yani plan tamam. Amaç
Uludağ’ın güney yamacındaki orman köylerini ve Cumalıkızık dışında diğer kızık
köylerini gezmek. Toplam 7 kızık köyünden 5'i bugüne kadar gelebilmiş. Kızık
köyleri ve dağ köylerinin hikayesi başka bir yazıya. Bugünkü hikayemizin baş
kahramanları Saitabat köyünün kadınları.
Bursa'ya
Cumartesi öğleden sonra saat 4 gibi vardım ve kendimizi arabaya Derekızık
Köyü'ne attık. Derekızık köyünü gezdikten sonra şelale piknik gibi tabelalar
dikkatimizi çekti. Gidelim dedik yol bizi nereye kadar götürecek. Yolun bittiği
yere kadar çıktık. Yolumuzun üstünde şale gibi bir tahta bina ve Saitabat
kadınlar derneği diye bir tabela dikkatimizi çekti. Dönüş yolunda orada çay içmeye
karar verdik.
İçeri
girerken ayakkabıları çıkartmak gerekiyordu, halılara ayakkabı ile basmamak
için. Kapı kapalı gibiydi, kapıyı inanılmaz şirin 17-18 yaşlarında bir kız
açtı, kapandık dedi, ben “ama sadece çay içecektik” deyince bizde misafiri kapıdan
döndürmek yoktur deyip içeri aldılar.
İyi ki de
bizi içeri almışlar, çünkü o anda içeri girmesek ne bu kadar şahane bir hikaye
duyabilirdim, ne çektiğim fotoğrafları çekebilirdim ne de ertesi sabah
kahvaltıya gelmeyi akıl edebilirdim. Sonuçta amacımız bir yere tekrar tekrar
gelmek değil gezebildiğimiz kadar çok yeri gezmekti. Kapıda bizi içeri alan
cici kızın- Merve- dışında üç kişiyle tanışıp sohbet etme imkanım oldu. Bilgin
hanım, pamuk abla- Hacer hanım- ve başkan Şermin hanim.
Oraya girip
de etkilenmemek etraftaki temizliğe
hayran kalmamak mümkün değil. Böyle bir ortamla karşılaşınca benim
içimdeki meraklı turşucu ortaya çıktı
sürekli sorular sordum. Allah'tan beni sevdiler de nazımı çektiler.
Önce Bilgin
hanımla sonra da başkan Şermin hanımla konuştum. Şermin hanımla konuşmak
yönetim 101 dersi dinlemek gibi bir şey, ilkokul mezunu olduğuna - ortadaki tüm
kadınların ilkokul mezunu olduğuna inanmak zor. Bir kez daha anladım ki ne
varsa kadınlarda var.
Hikaye şöyle:
Şermin hanım bir gün Cumalıkızık köyünü ziyarete gidiyor, oradaki çalışmaları,
köyün tanıtılma şeklini görünce biz neden kendi köyümüz için bunu yapmıyoruz
diye düşünüyor, Ancak Cumalıkızık’ta bir şey dikkatini çekiyor herkesin
bireysel hareket ettiği ve bu yüzden de fazla bir ilerleme kaydedemediklerini..
Bunun üzerine
köyün kadınlarıyla bir dernek kurmak için paçaları sıvıyor. Derneğin
amacı köyün kalkınmasını tanınmasını sağlamak, köylü kadınlara iş imkanı
sağlamak ve ihtiyacı olanlara yardım
etmek. Dernek kurucusu olarak dernekte istediği kadınları ikna edebilmek için
önce kocalarını arıyor onları teker teker ikna etmesi gerekiyor. Sonrasında
dernek kurmak için bir adrese ihtiyacı olduğundan gözüne köyde boş duran bir
arsa kestiriyor. Muhtardan gidip bunu kullanabilmek için izin istiyor. Muhtar
önce evet diyor sonra uzun süre ses çıkmıyor peşinden gelen cevap hayır. Teker
teker tüm muhtar heyetini arayıp ikna ediyor.
İş alınan
arsanın düzleştirilmesi için belediyeden iş makinesi istenmesine geliyor.
Belediyeden gelen cevap veremeyiz. Sen misin bunu diyen sizin işiniz bizlere
yardım etmek değil mi deyip bir şekilde onları ikna ediyor. Aynı şekilde ilk
inşaat için gerekli keresteleri hallediyor. Kadınları bir araya toplayıp
derneği anlatması da bir alem. Bu kadınları bir araya toplamanın yolu eğlence
deyip onları hıdrellezde bir eğlence için bir araya toplayıp herkesi derneğe
katılmak için ikna ediyor. Sonraki bir kaç yıl kadınların ürünlerini kurdukları
stantlarda satmasıyla geçiyor. Kendilerine bir yer yapma durumlarını doğduğunda
70 kadın mikro kredi çekiyor. Bu arada başkan herkesin kendi yaptığı reçel salça
gibi ürünlerdeki kalite farklılıklarından memnun olmadığından tüm imalatı
binanın içine topluyor ki tek kalite çıkabilsin.
Bugün
dernekte hepsi aynı köyden 110 kadınlar. 730 metrekare pırıl pırıl bal
dök yala bir yerleri var. Yılda yaklaşık 20 ton domatesten salça yapıyorlar,
her hafta 2 çuval tarhana, 2 çuval erişte ve silor yapılıyor. Yıllık reçel
imalatları 10.000 kavanoz civarında.
INANC
BULAŞICI.. Tüm bunların hepsi Şermin hanımın inancıyla olmuş. Tek bir kişinin
inancı yoktan var etmeyi yaratmış. Bir kişinin kendine ve diğer köylü kadınlara
inancı onların da kendilerine inanmalarını sağlamış. Mesela pamuk abla...Ben
ona pamuk abla adını taktım çünkü hayatımda bu kadar güler yüzlü insana az rastladım.
Küçük bir çocuk gibi bütün müşteri kalabalığının arasında gidip gelip bana
hikayelerini anlatıyordu. Hiçbir şey bilmeden başkan kasaya
geç dedi diye nasıl kasaya geçtiğini, hepsinin İngilizce kursu alma maceralarını...
“Herkesin bir problemi olabilir evinizde eğer
probleminiz varsa ya evden çıkmayın ya da mutfaktan .. Biz burada misafir
ağırlıyoruz..”
Bu söz bile
olaylara bakış açılarını anlamak için yeterli bence.
Eğer yolunuz
Bursa'ya düşerse- ya da özellikle düşürün- mutlaka oraya gidip şahane köy
kahvaltısından yiyin onların misafirperverlikleriyle tanışın çorbada sizin de
tuzunuz olsun.. Benden de selam söyleyin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder