4 Mayıs 2014 Pazar

RENKLER DİYARI CİNQUE TERRE





İtalya’nın kıyı şeridindeki şehirlere olan aşkımın başlangıcı bundan 20 yıl önce çekilmiş “Only You “ filmiyle başlar. Filmdeki görüntülere mi yoksa yaşanan aşka mı  aşık oldum bilinmez, ama denize kadar inen yemyeşil dik yamaçlar, o yamaçlara kuş yuvası gibi konduruşmuş villalar, her an yol sizi yutacakmış, ya da ay şimdi uçacağız duygusu veren virajlı daracık yollar, her tarafta zeytin ağaçları ve üzüm bağları, ve ille de deniz... Tabii ki romantizm...











Nedense uzun bir süre, Avrupa’ya yaptığım seyahatlerin büyük çoğunluğu büyük şehirlere tekrar tekrar gidip, onların etrafındaki bölgeleri gezmekle kısıtlı bir şekilde oldu. Ta ki bundan birkaç yıl önce artık Paris, Londra, ya da Roma’yı yeterince gördüğüme karar verip artık İspanya’nın ya da İtalya’nın doğal bölgelerini arşınlamaya karar verene kadar.

Amalfi seyahatim ya da Cinque Terre seyahatim de bu değişimin ucunda gerçekleşti denebilir. Zaten Only You filmiyle oltaya takılmıştım bir kere. Bir yeri gezme hayalini kurmaya başladığımda bu hayali bazen 2 hafta sonra bazen de 20 yıl sonra gerçekleştirebiliyorum. Olsun... Mühim olan gitmek ve orayı yaşamak.

Cinque Terre ismini bunda birkaç yıl önce bir arkadaşlarımın oraya yaptıkları bir seyahat sayesinde duydum. Görüntüye bakılırsa avuç içi kadar bir yere gidiyorlardı, ve orada tamı tamına beş gün kalacaklardı. Değer miydi, sıkılmazlar mıydı, acaba oradayken arada başka şehirlere seyahat yapsalar mıydı. . Tamam fotoğrafları iyiydi, hoştu ama sanki beş gün biraz çoktu. Yanılmışım...




İtiraf etmem gerekiyor ki, ‘’ gitmişken...yapmalıyım ‘’ ruh halimle ben Cinque Terre’yi, Toskana ve Floransa seyahatimin arasına sıkıştırdım ve iki günde gezdim, ama size tavsiyem  siz kesinlikle bunu yapmayın, Cinque Terre’ye hak ettiği değeri verin ve daha uzun bir süre orada zaman geçirin.

Cinque Terre Levanto ve La Spezia’nın arasındaki 18 km.lik bölgede yer alıyor. 1997’de Unesco World Heritage ve milli park olarak kabul edilmiş ve bu da bölgenin korunmasını sağlamış.





ULAŞIM

Bölgeye ulaşmanın en kolay yollarından biri Milano’ya gidip oradan trene binmek. Araba kiralamak da bir fikir, ancak Cinque Terre köylerinin arasında arabanızı kullanmanız mümkün değil, köyler araç ve motosiklet trafiğine kapalı. Köylerin arasını gezmenin tek yolu, deniz yolundan ya trenle.

Trenler dağların içine oyulmuş tünellerden geçerek gidiyor. Trenler çok sık, ve indi bindi yapabiliyorsunuz. Size tavsiyem her seferinde bilet almak yerine Cinque Terre Card satın almanız. Bu kart trenlerde limitsiz 2. sınıf kompartımanda seyahat imkanı sağlıyor, ayrıca kimi yürüyüş parkurlarına bu bileti kullanarak girebiliyorsunuz. Zaten her köyün arası yaklaşık trenle 5 dakika sürüyor.

Bir diğer seçenek teknelerle ulaşım.  Corniglia hariç tüm köylere tekne ile ulaşım mümkün.

Hava güzel ben doğayı yaşamak istiyorum diyenlere tavsiyem bisiklet ya da yürüyüş. Köylerin arasında dağlardan yürüyüş patikaları var ve manzaraları enfes. 








NEREDE KALSAK

Kalınacak yere gelince, nerede, hangi köyde kalalım derseniz benim tavsiyem kesinlikle, Levanto. Yani köylerin hemen dışındaki kasaba. Levanto deniz kenarında çok şeker bir kasaba, diğer Cinque Terre köyleri kadar kalabalık değil, valizinizi taşımak için merdiven çıkanız, ya da trafiğe kapalı daracık sokaklardan geçmeniz, tepelere tırmanmanız gerekmiyor. Üstüne üstlük Levanto ile Monterosso’nun arası trenle sadece 5 dakika. ( Ve benim gibi küçük lokal markalardan alışveriş yapmayı sevenlerdenseniz, alışveriş şahane. )


BEŞ DUYUNUN DANSI

Cinque Terre benim için, deniz, toprak, üzüm, şarap,zeytin, zeytinyağı, limon, kayalık, tepe, kumsal, çiçek, zeytinlik, balık, pesto, taze makarna, gün batımı ve yine deniz demek. Rengarenk köyler, kayalara oyulmuş evler, dimdik kayalıklarda teras şeklinde düzenlenmiş, bağlar, zeytinlikler, çam ağaçları demek. Bir çeşit rüya yani.

Cinque Terre insana girintili çıkıntılı kayalarıyla ve uçurumun tepesindeki köyleriyle insana biraz havada kalmış duygusu veriyor








 Cinque Terre kelimesi, beş toprak- kara parçası, anlamına geliyor. Monterosso, Vernazza, Corniglia, Manarola and Riomaggiore – 5 köy – yüzyıllar içinde dağlar oyularak, zeytinliklerin ve bağların arasına inşa edilmiş. Çok yakın bir zamana kadar Cinque Terre’deki köylere karadan ulaşım yokmuş, ulaşım ancak deniz yolundan motorlarla ve teknelerle yapılabiliyormuş.  Çiftçilerin yüzyıllar içinde  dimdik  ve kayalık dağ eteklerinde tarım yapabilmek, zeytin ve üzüm yetiştirebilmek için dağları oymaları, yontmaları, şekil vermeleri ve kat kat haline sokmaları gerekmiş. Dışarıdan bakıldığında neredeyse imkansız gibi görünüyor .

Aslında Cinque Terre’nin köyleri ile ilgili anlatılacak çok fazla bir şey yok. Her köy birbirinden çok farklı olsa da bir manada da aynı. Burası herkesin görüp, kendi anılarını, kendi yaşanmışlıklarını oluşturacağı yerlerden. Hani bir söz vardır “ kelimeler kifayetsiz kalır ‘ diye aynen öyle. Duyularınızla yaşayacağınız bir yer Cinque Terre. 




Cinque Terre’de:
Doğanın tüm renklerinin arasında kalmış rengarenk evleri, kayıklarıyla, masmavi denizi, yeşilin her tonuyla  gözleriniz,
Kuş sesleriyle, turistlerin kahkahaları ve sokaktaki kulağınız şiir gibi gelen İtalyancayla kulaklarınız,
Çam kokusunun limon kokusuna, limon kokusunun da, aile restoranlarından gelen nefis makarna ve balık kokularına karışmasıyla koku alma duyunuz,
Tattığınız her bir lokmada tat alma duygunuz
Bayram edecek.
Yaşadığınızı hissedebileceğiniz, iyi ki yaşıyorum, iyi ki varım diyebileceğiniz bir yer Cinque Terre. 




Tarih:

Cinque Terre ismi 15.yüzyıl dönemine dayanıyor olsa da köylerin olduğu kıyı şeridin tarihi çok daha eski. Buralarda bulunan arkeolojik kalıntılarla bu bölgede ilk çağ insanlarının yaşadığına dair bulgulara rastlanmış. Bu bölge Akdeniz’deki stratejik pozisyonundan dolayı Romalılarda dahil olmak üzere farklı medeniyetlerin eline geçmiş, sürekli savaş görmüş. Deniz kenarındaki İlk köyler Vara vadisinden gelenlerin bölgenin hırçın doğasını değiştirmesiyle başlamış.
Monterosso’da yaşam 7. yüzyılda tepelerde yaşayanların barbarlardan kaçmak için kıyı bölgelerine sığınmalarıyla başlamış.
Riomaggiore 8. yüzyılda Bizans’taki kıyımdan kaçan Yunanlılar tarafından kurulmuş.
Vernazza ismi Latince yerli anlamına gelen “verna” kelimesinden gelmekteymiş. Vernazza’nın tarihi Romalılar dönemine kadar uzansa da uzun bir dönem yaşam iç bölgelerde sürmüş. Vernazza’nın önemi yerleşim şeklinden kaynaklanmış. Bu yerleşim şekli sayesinde denizden gelenler tarafından görünmez olmuşlar.
Corniglia köyünün ismi bir dönem bu köyün sahibi olan Romalı Cornelia ailesinden gelmekteymiş. 

Manarola, Riomaggiore bölgesine ait olsa da tarihi Riomaggiore’den daha eskilere dayanıyor. Manarola isminin kaynakları hakkında değişik hikayeler var. Bir tanesi: büyük tekerler anlamına gelen manga rota kelimesi. Köydeki değirmen tekerleğinden alıyor bu ismi. Bu köyde yerleşim 12. yüzyılda Volastara köylülerinin buraya yerleşmesiyle başlamış.

Tüm bu köylerin tarihindeki ortak nokta ise belli bir dönem feodal ailelerin yönetiminde kaldıktan- ve çekişmelerine sahne olduktan sonra- Cenova Krallığı tarafından yönetilmiş olmaları.

 

 

 

Monterosso

Monterosso Cinque Terre köylerinin içinde en uzun kumsalı olanı.  Ayrıca Riomaggiore’ye kadar giden 12 km’lik yürüyüş yolunun da başlangıç noktası.

Köy iki koya yayılmış durumda. Doğuda Bruanco nehrinin yakınında eski şehir var, batıda Fegina körfezinin oradaki bölüm daha sonra gelişmiş. Tren istasyonu da bu bölgede.

Fegina’daki deniz tanrısı Neptüne’ün heykeli köyün sembolü haline gelmiş durumda. Eski şehirde kale kalıntılarını, rengârenk teraslı evleri ve daracık ortaçağ sokaklarını görmek mümkün.

Bunun dışında 1200’lerde yapılmış San Giovanni Batista kilisesi ve 17. yüzyılda yapılmış Soviore ibadethanesi kesinlikle görülmeye değer. 





Vernazza

Kayalara tutturulmuş gibi duran eski evler , deniz kenarındaki kilisesi, küçücük koyuyla Vernazza için söyleyebileceğim kelime tablo gibi olduğu.

Vernazza’da Doria kalesini görün ve manzaranın tadını çıkartın. Piazza Marconi’de bir kahve için ve mutlaka deniz kenarında kayalığın üzerine inşa edilmiş Santa Margherita d'Antiochia kilisesini ziyaret edin. 

 










Corniglia

Denizle direkt bağlantısı olmayan tek köy. Tren istasyonuna vardıktan sonra 377 basamak çıkarak köye varıyorsunuz. İtiraf etmeliyim ki nefes nefese kaldım. Tırmanırken yanınızda mutlaka su bulundurmaya ve yükünüzün çok ağır olmamasına dikkat edin. Tepeye çıktığınızda ki manzara ise inanılmaz.  Köyün üç tarafı da bağlarla çevrili. Yeşille mavinin nerede başlayıp nerede bittiği birbirine girmiş durumda.  

 


 



 


Manarola

Via dell’ amore, yani aşk yolunun başlangıç noktası. 14. yüzyıldan kalma San Lorenzo kilisesini mutlaka görün. Meşhur Sciacchetrà tatlı şarabını tadın.

 

 

Riomaggiore

Riomaggiore, asıl nehir anlamına geliyor ve adını bölgeden geçen nehirden alıyor. Diğer köylerde olduğu gibi burada da dağlarda tarım, deniz kenarında da balıkçılık var. Küçük bir limanı ve iki tarafında taşlı küçük plajları var.

14. yüzyılda yapılmış San Giovanni Battista kilisesini ve 16. yüzyılda yapılmış tapınağı ve Madonna di Montenero manastırı ve kale görülebilecek tarihi eserler arasında. 








 


Dağların içinden yürüyüş yolu- Mavi Yol

12 km uzunluğundaki bu yol yüzyıllardır köylüler tarafından bir bölgeden diğer bir bölgeye geçiş için kullanılmış ve yolun bir kısmı katır yolu. 8 km patika, 2 km, katır yolu, 1 km  köylerin içinden geçen yol, kalan kısmı da meşhur Aşk Yolu.

Yol Riamaggiore- Manarola, Manarola-Corniglia, Corniglia- Vernazza ve Vernazza- Monterosso olarak dört bölümden oluşuyor. Yürüyüş amacıyla hepsini bir kerede yapmak, Via dell’ Amore gibi bir tanesini seçip diğer köylerin arasını trenle gezmek ya da köylerde mola vererek bu yolu parça parça  yürümek mümkün. Bu yolun Riomaggiore- Manarola arasındaki bölümü- Via dell’ Amore- çok kolay yani herkese uygun. Ancak diğer bölümleri yapabilmek için biraz daha fit, ve yürümeye alışık olmanız gerekiyormuş.






Son not

Taşımaya üşenmiş olsam da Cinque Terre pesto, zeytinyağı, limon marmeladı, limon kremi, limonlu turta, limoncino, limonlu sabun ( yani limonlu her şey ) ev yapımı makarnalar, zeytin, şarap alışverişi için bir cennet. Yedikleriniz ve tattıklarınızın tadı o kadar damağınızda kalıyor ve size öyle bir duygu veriyor ki, o duyguyu valinize koyup getirebilmek, İstanbul’a  dönüşünüzde aynı duyguyu yaşayabilmek adına farkında olmadan dünyanın alışverişini yapıyorsunuz.