İtalya’nın kıyı şeridindeki
şehirlere olan aşkımın başlangıcı bundan 20 yıl önce çekilmiş “Only You “
filmiyle başlar. Filmdeki görüntülere mi yoksa yaşanan aşka mı aşık oldum bilinmez, ama denize kadar inen yemyeşil dik yamaçlar, o yamaçlara kuş yuvası gibi
konduruşmuş villalar, her an yol sizi yutacakmış, ya da ay şimdi uçacağız
duygusu veren virajlı daracık yollar, her tarafta zeytin ağaçları ve üzüm bağları, ve
ille de deniz... Tabii ki romantizm...
Nedense uzun bir süre,
Avrupa’ya yaptığım seyahatlerin büyük çoğunluğu büyük şehirlere tekrar tekrar
gidip, onların etrafındaki bölgeleri gezmekle kısıtlı bir şekilde oldu. Ta ki
bundan birkaç yıl önce artık Paris, Londra, ya da Roma’yı yeterince gördüğüme
karar verip artık İspanya’nın ya da İtalya’nın doğal bölgelerini arşınlamaya
karar verene kadar.
Amalfi seyahatim ya da
Cinque Terre seyahatim de bu değişimin ucunda gerçekleşti denebilir. Zaten Only
You filmiyle oltaya takılmıştım bir kere. Bir yeri gezme hayalini kurmaya
başladığımda bu hayali bazen 2 hafta sonra bazen de 20 yıl sonra
gerçekleştirebiliyorum. Olsun... Mühim olan gitmek ve orayı yaşamak.
Cinque Terre ismini bunda
birkaç yıl önce bir arkadaşlarımın oraya yaptıkları bir seyahat sayesinde
duydum. Görüntüye bakılırsa avuç içi kadar bir yere gidiyorlardı, ve orada tamı
tamına beş gün kalacaklardı. Değer miydi, sıkılmazlar mıydı, acaba oradayken
arada başka şehirlere seyahat yapsalar mıydı. . Tamam fotoğrafları iyiydi,
hoştu ama sanki beş gün biraz çoktu. Yanılmışım...
İtiraf etmem gerekiyor ki,
‘’ gitmişken...yapmalıyım ‘’ ruh halimle ben Cinque Terre’yi, Toskana ve
Floransa seyahatimin arasına sıkıştırdım ve iki günde gezdim, ama size
tavsiyem siz kesinlikle bunu yapmayın,
Cinque Terre’ye hak ettiği değeri verin ve daha uzun bir süre orada zaman
geçirin.
Cinque Terre Levanto ve La
Spezia’nın arasındaki 18 km.lik
bölgede yer alıyor. 1997’de Unesco World Heritage ve milli park olarak kabul
edilmiş ve bu da bölgenin korunmasını sağlamış.
ULAŞIM
Bölgeye ulaşmanın en kolay
yollarından biri Milano’ya gidip oradan trene binmek. Araba kiralamak da bir
fikir, ancak Cinque Terre köylerinin arasında arabanızı kullanmanız mümkün
değil, köyler araç ve motosiklet trafiğine kapalı. Köylerin arasını gezmenin
tek yolu, deniz yolundan ya trenle.
Trenler dağların içine
oyulmuş tünellerden geçerek gidiyor. Trenler çok sık, ve indi bindi
yapabiliyorsunuz. Size tavsiyem her seferinde bilet almak yerine Cinque Terre
Card satın almanız. Bu kart trenlerde limitsiz 2. sınıf kompartımanda seyahat
imkanı sağlıyor, ayrıca kimi yürüyüş parkurlarına bu bileti kullanarak
girebiliyorsunuz. Zaten her köyün arası yaklaşık trenle 5 dakika sürüyor.
Bir diğer seçenek teknelerle
ulaşım. Corniglia hariç tüm köylere
tekne ile ulaşım mümkün.
Hava güzel ben doğayı
yaşamak istiyorum diyenlere tavsiyem bisiklet ya da yürüyüş. Köylerin arasında
dağlardan yürüyüş patikaları var ve manzaraları enfes.
NEREDE KALSAK
Kalınacak yere gelince, nerede,
hangi köyde kalalım derseniz benim tavsiyem kesinlikle, Levanto. Yani köylerin
hemen dışındaki kasaba. Levanto deniz kenarında çok şeker bir kasaba, diğer
Cinque Terre köyleri kadar kalabalık değil, valizinizi taşımak için merdiven
çıkanız, ya da trafiğe kapalı daracık sokaklardan geçmeniz, tepelere
tırmanmanız gerekmiyor. Üstüne üstlük Levanto ile Monterosso’nun arası trenle
sadece 5 dakika. ( Ve benim gibi küçük lokal markalardan alışveriş yapmayı
sevenlerdenseniz, alışveriş şahane. )
BEŞ DUYUNUN DANSI
Cinque Terre benim için, deniz, toprak, üzüm,
şarap,zeytin, zeytinyağı, limon, kayalık, tepe, kumsal, çiçek, zeytinlik, balık,
pesto, taze makarna, gün batımı ve yine deniz demek. Rengarenk köyler, kayalara
oyulmuş evler, dimdik kayalıklarda teras şeklinde düzenlenmiş, bağlar,
zeytinlikler, çam ağaçları demek. Bir çeşit rüya yani.
Cinque Terre insana girintili çıkıntılı kayalarıyla
ve uçurumun tepesindeki köyleriyle insana biraz havada kalmış duygusu veriyor.
Cinque Terre kelimesi, beş
toprak- kara parçası, anlamına geliyor. Monterosso, Vernazza, Corniglia,
Manarola and Riomaggiore – 5 köy – yüzyıllar içinde dağlar oyularak,
zeytinliklerin ve bağların arasına inşa edilmiş. Çok yakın bir zamana kadar
Cinque Terre’deki köylere karadan ulaşım yokmuş, ulaşım ancak deniz yolundan motorlarla
ve teknelerle yapılabiliyormuş. Çiftçilerin
yüzyıllar içinde dimdik ve kayalık dağ eteklerinde tarım yapabilmek,
zeytin ve üzüm yetiştirebilmek için dağları oymaları, yontmaları, şekil
vermeleri ve kat kat haline sokmaları gerekmiş. Dışarıdan bakıldığında
neredeyse imkansız gibi görünüyor .
Aslında Cinque Terre’nin
köyleri ile ilgili anlatılacak çok fazla bir şey yok. Her köy birbirinden çok
farklı olsa da bir manada da aynı. Burası herkesin görüp, kendi anılarını,
kendi yaşanmışlıklarını oluşturacağı yerlerden. Hani bir söz vardır “ kelimeler
kifayetsiz kalır ‘ diye aynen öyle. Duyularınızla yaşayacağınız bir yer Cinque
Terre.
Cinque Terre’de:
Doğanın tüm renklerinin arasında kalmış rengarenk
evleri, kayıklarıyla, masmavi denizi, yeşilin her tonuyla gözleriniz,
Kuş sesleriyle, turistlerin kahkahaları ve sokaktaki
kulağınız şiir gibi gelen İtalyancayla kulaklarınız,
Çam kokusunun limon kokusuna, limon kokusunun da,
aile restoranlarından gelen nefis makarna ve balık kokularına karışmasıyla koku
alma duyunuz,
Tattığınız her bir lokmada tat alma duygunuz
Bayram edecek.
Yaşadığınızı hissedebileceğiniz, iyi ki yaşıyorum,
iyi ki varım diyebileceğiniz bir yer Cinque Terre.
Tarih:
Cinque Terre ismi 15.yüzyıl
dönemine dayanıyor olsa da köylerin olduğu kıyı şeridin tarihi çok daha eski.
Buralarda bulunan arkeolojik kalıntılarla bu bölgede ilk çağ insanlarının
yaşadığına dair bulgulara rastlanmış. Bu bölge Akdeniz’deki stratejik
pozisyonundan dolayı Romalılarda dahil olmak üzere farklı medeniyetlerin eline
geçmiş, sürekli savaş görmüş. Deniz kenarındaki İlk köyler Vara vadisinden
gelenlerin bölgenin hırçın doğasını değiştirmesiyle başlamış.
Monterosso’da
yaşam 7. yüzyılda tepelerde yaşayanların barbarlardan kaçmak için kıyı
bölgelerine sığınmalarıyla başlamış.
Riomaggiore
8. yüzyılda Bizans’taki kıyımdan kaçan Yunanlılar tarafından kurulmuş.
Vernazza
ismi Latince yerli anlamına gelen “verna” kelimesinden gelmekteymiş. Vernazza’nın
tarihi Romalılar dönemine kadar uzansa da uzun bir dönem yaşam iç bölgelerde
sürmüş. Vernazza’nın önemi yerleşim şeklinden kaynaklanmış. Bu yerleşim şekli
sayesinde denizden gelenler tarafından görünmez olmuşlar.
Manarola, Riomaggiore bölgesine ait olsa da tarihi Riomaggiore’den daha eskilere dayanıyor. Manarola isminin kaynakları hakkında değişik hikayeler var. Bir tanesi: büyük tekerler anlamına gelen manga rota kelimesi. Köydeki değirmen tekerleğinden alıyor bu ismi. Bu köyde yerleşim 12. yüzyılda Volastara köylülerinin buraya yerleşmesiyle başlamış.
Tüm bu köylerin tarihindeki ortak nokta ise belli bir dönem feodal ailelerin yönetiminde kaldıktan- ve çekişmelerine sahne olduktan sonra- Cenova Krallığı tarafından yönetilmiş olmaları.
Monterosso
Monterosso Cinque Terre köylerinin içinde en uzun kumsalı olanı. Ayrıca Riomaggiore’ye kadar giden 12 km’lik yürüyüş yolunun da başlangıç noktası.
Köy iki koya yayılmış
durumda. Doğuda Bruanco nehrinin yakınında eski şehir var, batıda Fegina
körfezinin oradaki bölüm daha sonra gelişmiş. Tren istasyonu da bu bölgede.
Fegina’daki deniz tanrısı
Neptüne’ün heykeli köyün sembolü haline gelmiş durumda. Eski şehirde kale
kalıntılarını, rengârenk teraslı evleri ve daracık ortaçağ sokaklarını görmek
mümkün.
Vernazza
Kayalara tutturulmuş gibi duran eski evler , deniz kenarındaki kilisesi, küçücük koyuyla Vernazza için söyleyebileceğim kelime tablo gibi olduğu.
Vernazza’da Doria kalesini görün ve manzaranın tadını çıkartın. Piazza Marconi’de bir kahve için ve mutlaka deniz kenarında kayalığın üzerine inşa edilmiş Santa Margherita d'Antiochia kilisesini ziyaret edin.
Corniglia
Denizle direkt bağlantısı olmayan tek köy. Tren istasyonuna vardıktan sonra 377 basamak çıkarak köye varıyorsunuz. İtiraf etmeliyim ki nefes nefese kaldım. Tırmanırken yanınızda mutlaka su bulundurmaya ve yükünüzün çok ağır olmamasına dikkat edin. Tepeye çıktığınızda ki manzara ise inanılmaz. Köyün üç tarafı da bağlarla çevrili. Yeşille mavinin nerede başlayıp nerede bittiği birbirine girmiş durumda.
Manarola
Via dell’ amore, yani aşk yolunun başlangıç noktası. 14. yüzyıldan kalma San Lorenzo kilisesini mutlaka görün. Meşhur Sciacchetrà tatlı şarabını tadın.
Riomaggiore
Riomaggiore,
asıl nehir anlamına geliyor ve adını bölgeden geçen nehirden alıyor. Diğer
köylerde olduğu gibi burada da dağlarda tarım, deniz kenarında da balıkçılık var.
Küçük bir limanı ve iki tarafında taşlı küçük plajları var.
14. yüzyılda yapılmış San
Giovanni Battista kilisesini ve 16. yüzyılda yapılmış tapınağı ve Madonna di
Montenero manastırı ve kale görülebilecek tarihi eserler arasında.
Dağların içinden yürüyüş yolu- Mavi Yol
Dağların içinden yürüyüş yolu- Mavi Yol
12 km uzunluğundaki bu yol yüzyıllardır köylüler
tarafından bir bölgeden diğer bir bölgeye geçiş için kullanılmış ve yolun bir
kısmı katır yolu. 8 km
patika, 2 km,
katır yolu, 1 km köylerin içinden geçen yol, kalan kısmı da
meşhur Aşk Yolu.
Yol Riamaggiore- Manarola,
Manarola-Corniglia, Corniglia- Vernazza ve Vernazza- Monterosso olarak dört
bölümden oluşuyor. Yürüyüş amacıyla hepsini bir kerede yapmak, Via dell’ Amore
gibi bir tanesini seçip diğer köylerin arasını trenle gezmek ya da köylerde
mola vererek bu yolu parça parça yürümek
mümkün. Bu yolun Riomaggiore- Manarola arasındaki bölümü- Via dell’ Amore- çok
kolay yani herkese uygun. Ancak diğer bölümleri yapabilmek için biraz daha fit,
ve yürümeye alışık olmanız gerekiyormuş.
Son not
Taşımaya üşenmiş olsam da
Cinque Terre pesto, zeytinyağı, limon marmeladı, limon kremi, limonlu turta,
limoncino, limonlu sabun ( yani limonlu her şey ) ev yapımı makarnalar, zeytin,
şarap alışverişi için bir cennet. Yedikleriniz ve tattıklarınızın tadı o kadar
damağınızda kalıyor ve size öyle bir duygu veriyor ki, o duyguyu valinize koyup
getirebilmek, İstanbul’a dönüşünüzde
aynı duyguyu yaşayabilmek adına farkında olmadan dünyanın alışverişini
yapıyorsunuz.