Bu yazı Gölyazı. Gölyazı Kadın
Dayanışma Derneği ve Gölyazı’ya gitme maceramız
hakkında..
Aslında tüm gezi planı benim
Bursa’nın civar köylerini gezeceğim diye tutturmamla başladı. Cumalıkızık köyünü
daha önce gezmiştim. Diğer Kızık köylerini gezerken Saitabat’ta köy kadınları
derneğine rast geldim. – Bu köyün hikayesini başka bir yazıda yazdım.
Bu arada Bursa civarındaki
köyleri gezeceğimi duyan bir arkadaşım mutlaka Gölyazı’ya gidin dedi. Not ettim
bir kenara.
Saitabat köyüne gittiğimizde
oradaki muhabbeti koyulaştırınca beni Dünya Kadınlar gününde Bursa’ da 22 tane
köyün kadınlarının organize etiği eğlenceye davet ettiler. Ben de kafaladım
Mine ve Hale'yi, Özgür'de zaten Bursa'da. Yaşasın Bursa'da çalgılı çengili,
bolca gezmeli hafta sonu. Planımız İlk gün Saitabat köyünde kahvaltı, devamında
eğlenceye katılmak ertesi gün ise Gölyazı’ya gitmek.
Bursa'da 22 tane köy
kadın derneği bir platform oluşturmuşlar. Bursa Üreten kadın
Kuruluşları Platformu. Her dernek ve yaptıkları birbirinden çok farklı. Kimi dernek
daha örgütlü, binaları var, kimisi ise evlerinden çalışıyor. Her birinin
yaptıkları, ekonomik imkânları başka. Ama hepsinde köy kadınları bir araya
gelmiş, öğrenmeye, kendilerini geliştirmeye ve üretime açıklar.
Bursa'ya gidiş çok kolay oldu.
Kabataş'tan Mudanya’ya feribot var, yaklaşık 1 saat 20 dakika sürüyor. Sabah 9
feribotuyla yola çıktık. Mudanya'ya vardığımızda sağ olsun Özgür gelip bizi
arabaya toparladı. Sonrasında ver elini Saitabat köyü ve kahvaltı ve tabii ki
ölümüne yemek. Saitabat ‘ta kadınlar derneğine vardığımızda orada biraz
assolist muamelesi gördük, bizim için özel bir oda açtılar, yayıldıkta
yayıldık.
Sonrasında istikamet İpek Koza
Düğün salonu. Aslında giderken pek ne bekleyeceğimizi bilmeden gittiğimi ve kızları
neye sürüklediğimi bilmediğimi itiraf etmem lazım. Neyse ki her koşulda duruma
uyacaklarını bilerek gittim.
Düğün salonu dediğim tam bir curcuna çıktı. Kocaman bir balo salonu, içinde yaklaşık 1000- 1200 kişilik kadınlar ordusu. Her tipte, her kesimden kadın var. Başı açığı, başı bağlısı, minicik etekli olanı, tamamen kapanmış olanı. Hepsi sahnede karşılıklı göbek atma halinde. Bir şıklık, bir şıklık, herkes kendinin en şık halinde süslenip püslenip gelmiş diğer kadınlara boy göstermekte.
Saitabat bu köy kadınları
derneğinin ilk örneği. Derneğin başkanı bu organizasyonun da başkanı olunca protokol
usulü kocaman salonda sahnenin hemen yakınında oturuverdik.
Sahnede Hüner Coşkuner. Kadına
hayran oldum, bu kadar kadını idare etmek, idare ederken bunu edebiyle yapmak,
bir taraftan şarkı söylemek, şarkı söylerken fotoğraf çektirmek için kendini
sahneye atan kadınlarla - gerektiğinde şarkıyı yarım keserek- fotoğraf
çektirmek, sonra da şarkıya kaldığı yerden devam etmek. Her mesleğin bir
inceliği var tabii ki.
Hüner Coşkuner'den sonra
temsili bir kına gecesi düzenlediler, bir süs, bir süs. Sonrasında da
folklor gösterisi ile modern dans arası bir gösteri oldu. En sonda da
alaturka dj müziği... Oralara kadar gidip oynamamak, göbek atmamak şanıma
yakışmayacağından çıktım hem Mine ile hem de dernekten kadınlarla karşılıklı
oynadım.
İşin güzel tarafı masada,
yanı başımızda Gölyazı Derneği’nin başkanı Leyla hanım oturuyordu. Zaten ertesi
gün oraya gitmeyi planlıyorduk. Ertesi sabah buluşmak üzere sözleştik.
Gölyazı
Gölyazı'da gittiğimizde hava
yağmurluydu ve buz gibi bir rüzgar esiyordu. Gözleme yapan, zeytin satan köylü
kadınların hiç biri ortada yoktu. Neredeyse bizden başka turist yoktu demek
daha doğru.
Gölyazı'da Uluabat gölü
kıyısında son derece sevimli bir köy. Fotoğrafçılar için bir cennet. Yaklaşık 2500 yıl öncesine kadar dayanan bir
tarihi var.
Biz gittiğimizde o kadar
soguktu ki, gölün etrafında uzunca bir yürüyüş yaptık, fotoğraf çektik,
sonrasında da kendimizi göl kenarında bir restorana attık. Ben o ana kadar Leyla
Hanım- dernek başkanı- aramamıştım, bu havada rahatsız etmeyeyim evinden
çıkmasına neden olmayayım diye. Son anda ayıp olmasın geldik gidiyoruz diye
arayayım dedim, o da benim telefonumu beklermiş 5 dakika sonra yanımızdaydı.
Bize kendi aile hayatını, Gölyazı'daki yaşamı, kadınların neler yaptıklarını
genel olarak adetlerini anlattı.
Leyla hanım İzmir’den
Gölyazı’ya gelin olarak gitmiş, ancak tam bir Gölyazı aşığı. İki çocuğu var,
eşi zeytincilik yapıyor, incir yetiştiriyor. Son derece modern, kendini
yetiştirmiş, halen de yetiştirmeye devam eden bir hanım.
Köyünü çok seviyor, Uluabat
gölünün fabrika atıklarıyla sürekli kirlenmesinden ve gölün belki de 150 yıl
sonra tam bir bataklık haline dönüşüp yok olma ihtimalinden son derece
endişeli.
Köydeki kadınların eğitimi Göl, Kültür, Balıkçılık ve Kuş Gözlemciliği Turizminde AB Modeli Projesi dâhilinde yapılan çalışmalarla başlamış. Bodrum’dan İzmir’den hocalar gelmiş, köylü kadınlara ev pansiyonculuğu, turizm gibi konularda dersler vermişler. Elişi kursları açılmış.
Bugün haftada 3 gün köyde tahta boyama, iğne oyası gibi kurslar devam etmekteymiş.
Köy derneği küçük bir dernekmiş, bir merkezleri yokmuş, telefon zinciri ile birbirlerine ulaşıp, tiyatro sinema gibi etkinliklere katılıyorlarmış. Bu süreçte belediyenin çabalarıyla, tanıtımlarıyla benim karım çalışmasın evde otursun diyen erkekler de değişim göstermişler...
Köyün ana geçim alanı zeytincilik ve balıkçılık. Köylü kadınlar havanın güzel olduğu zamanlarda kahvaltı servisi yaparak, gözleme, lokma, zeytin, zeytinyağı, iğne oyasıyla bezenmiş ürünler satarak aile bütçelerine katkıda bulunuyorlarmış.
Gölyazı’dan bahsedip de
Nilüfer belediye başkanından bahsetmemek olmaz. Kendisiyle ilk olarak düğün
salonundaki eğlencede karşılaştık. Benim hemen kıyafeti dikkatimi çekti- jilet
gibiydi. Ne yapayım ben bir kadınım ve böyle şeylere bakarım . Dikkatimi çeken herkesin ona
sevgi gösterisinde bulunup fotoğraf çektirmek isteme haliydi.
Sonrasında Leyla hanımdan öğrendim
ki, Nilüfer Belediye başkanı özellikle kadınlar için, kadınların eğitimi için
son derece çabalayan ve uğraşan bir başkanmış. Kapısı her an herkese benden
randevu almanıza gerek yok, ben size hizmet etmek için buradayım, istediğiniz
an gelin diyerek açıkmış. Belediye sınırları içindeki köy kadınları için
sürekli eğitimler düzenliyormuş. Herkes tarafından çok seviliyormuş.
Mesela okuma günleri oluşturmuşlar,
her ay bir yazar ve kitap seçip, kitabı okuduktan sonra yazarla köy
kadınlarının bir araya geldiği toplantılar düzenliyorlarmış. En başta bir avuç
katımcıyla başlayan organizasyon katılımcı sayısı 700ü geçince iki güne
bölünmüş. Başlangıçta köylü kadınlar toplantıya, kitapları pek de okumadan
bakalım ne diyecek, kimmiş havasında katılırlarken sonrasında büyük hevesle
kitapları okuyarak gelir olmuşlar. Bence büyük başarı.
Havaların güzelleştiği şu
dönem Gölyazı’ya gitmek için ideal. İstanbul’dan küçük bir kaçamak yapın ve
günübirliğine gidin. Orada olmak, o güzel insanlarla tanışmak size iyi gelecek.
Bu arada yazının sonuna bir
not eklemeliyim... Gölyazı’dan dönerken civardaki dağ köylerinin ara yollarına
daldık. Köylerden bir tanesindeki duvar yazılarına bayıldım...Köy küçücük bir
köy, bir avuç insan var, ama tüm duvarlatı bu yazılarla kaplıydı. Askere giderken aşk acısıyla yazılmış...
No manita no dırdır, Yes makara yes gırgır.
Sevmişim sevdanın çok
ötesinde.
Aşkı sual etseler, güzeli
sevmek derim. Güzel nedir deseler seni
tarif ederim.
Aldırma görürsen yaşlar gözümde, şarkımız çalacak yine dilimde Mektubun elimde, resmin dilimde, rın bu şehirden ayrılacağım.
Hani derler ya, elini sallasan
ellisi, Ellisini boşver benim bir tanem olsun, 49u bitaneme feda olsun
Hayatı komedi sananlar sonraki
espriyi düşünsünler
Bazen beklemektir sevmek ne
kadar bekleyeceğini bilmeden.
Yaşanmışlar umurumda değil ,
yaşanılacaklar bize lazım.