14 Nisan 2014 Pazartesi

Gölyazı ...



Bu yazı Gölyazı. Gölyazı Kadın Dayanışma Derneği ve  Gölyazı’ya gitme maceramız hakkında..
Aslında tüm gezi planı benim Bursa’nın civar köylerini gezeceğim diye tutturmamla başladı. Cumalıkızık köyünü daha önce gezmiştim. Diğer Kızık köylerini gezerken Saitabat’ta köy kadınları derneğine rast geldim. – Bu köyün hikayesini başka bir yazıda yazdım.
Bu arada Bursa civarındaki köyleri gezeceğimi duyan bir arkadaşım mutlaka Gölyazı’ya gidin dedi. Not ettim bir kenara.
Saitabat köyüne gittiğimizde oradaki muhabbeti koyulaştırınca beni Dünya Kadınlar gününde Bursa’ da 22 tane köyün kadınlarının organize etiği eğlenceye davet ettiler. Ben de kafaladım Mine ve Hale'yi, Özgür'de zaten Bursa'da. Yaşasın Bursa'da çalgılı çengili, bolca gezmeli hafta sonu. Planımız İlk gün Saitabat köyünde kahvaltı, devamında eğlenceye katılmak ertesi gün ise Gölyazı’ya gitmek. 

 



 


Bursa'da 22 tane köy  kadın derneği  bir platform oluşturmuşlar. Bursa Üreten kadın Kuruluşları Platformu. Her dernek ve yaptıkları birbirinden çok farklı. Kimi dernek daha örgütlü, binaları var, kimisi ise evlerinden çalışıyor. Her birinin yaptıkları, ekonomik imkânları başka. Ama hepsinde köy kadınları bir araya gelmiş, öğrenmeye, kendilerini geliştirmeye ve üretime açıklar.
Bursa'ya gidiş çok kolay oldu. Kabataş'tan Mudanya’ya feribot var, yaklaşık 1 saat 20 dakika sürüyor. Sabah 9 feribotuyla yola çıktık. Mudanya'ya vardığımızda sağ olsun Özgür gelip bizi arabaya toparladı. Sonrasında ver elini Saitabat köyü ve kahvaltı ve tabii ki ölümüne yemek. Saitabat ‘ta kadınlar derneğine vardığımızda orada biraz assolist muamelesi gördük, bizim için özel bir oda açtılar, yayıldıkta yayıldık.
Sonrasında istikamet İpek Koza Düğün salonu. Aslında giderken pek ne bekleyeceğimizi bilmeden gittiğimi ve kızları neye sürüklediğimi bilmediğimi itiraf etmem lazım. Neyse ki her koşulda duruma uyacaklarını bilerek gittim.







Düğün salonu dediğim tam bir curcuna çıktı. Kocaman bir balo salonu, içinde yaklaşık 1000- 1200 kişilik kadınlar ordusu. Her tipte, her kesimden kadın var. Başı açığı, başı bağlısı, minicik etekli olanı, tamamen kapanmış olanı. Hepsi sahnede karşılıklı göbek atma halinde. Bir şıklık, bir şıklık, herkes kendinin en şık halinde süslenip püslenip gelmiş diğer kadınlara boy göstermekte.
Saitabat bu köy kadınları derneğinin ilk örneği. Derneğin başkanı bu organizasyonun da başkanı olunca protokol usulü kocaman salonda sahnenin hemen yakınında oturuverdik.
Sahnede Hüner Coşkuner. Kadına hayran oldum, bu kadar kadını idare etmek, idare ederken bunu edebiyle yapmak, bir taraftan şarkı söylemek, şarkı söylerken fotoğraf çektirmek için kendini sahneye atan kadınlarla - gerektiğinde şarkıyı yarım keserek- fotoğraf çektirmek, sonra da şarkıya kaldığı yerden devam etmek. Her mesleğin bir inceliği var tabii ki.
Hüner Coşkuner'den sonra temsili bir kına gecesi düzenlediler, bir süs, bir süs. Sonrasında da  folklor gösterisi ile modern dans arası bir gösteri oldu. En sonda da alaturka dj müziği... Oralara kadar gidip oynamamak, göbek atmamak şanıma yakışmayacağından çıktım hem Mine ile hem de dernekten kadınlarla karşılıklı oynadım.






İşin güzel tarafı masada, yanı başımızda Gölyazı Derneği’nin başkanı Leyla hanım oturuyordu. Zaten ertesi gün oraya gitmeyi planlıyorduk. Ertesi sabah buluşmak üzere sözleştik.

Gölyazı
Gölyazı'da gittiğimizde hava yağmurluydu ve buz gibi bir rüzgar esiyordu. Gözleme yapan, zeytin satan köylü kadınların hiç biri ortada yoktu. Neredeyse bizden başka turist yoktu demek daha doğru. 













Gölyazı'da Uluabat gölü kıyısında son derece sevimli bir köy. Fotoğrafçılar için bir cennet.  Yaklaşık 2500 yıl öncesine kadar dayanan bir tarihi var.
Biz gittiğimizde o kadar soguktu ki, gölün etrafında uzunca bir yürüyüş yaptık, fotoğraf çektik, sonrasında da kendimizi göl kenarında bir restorana attık. Ben o ana kadar Leyla Hanım- dernek başkanı- aramamıştım, bu havada rahatsız etmeyeyim evinden çıkmasına neden olmayayım diye. Son anda ayıp olmasın geldik gidiyoruz diye arayayım dedim, o da benim telefonumu beklermiş 5 dakika sonra yanımızdaydı. Bize kendi aile hayatını, Gölyazı'daki yaşamı, kadınların neler yaptıklarını genel olarak adetlerini anlattı.
Leyla hanım İzmir’den Gölyazı’ya gelin olarak gitmiş, ancak tam bir Gölyazı aşığı. İki çocuğu var, eşi zeytincilik yapıyor, incir yetiştiriyor. Son derece modern, kendini yetiştirmiş, halen de yetiştirmeye devam eden bir hanım.  




Köyünü çok seviyor, Uluabat gölünün fabrika atıklarıyla sürekli kirlenmesinden ve gölün belki de 150 yıl sonra tam bir bataklık haline dönüşüp yok olma ihtimalinden son derece endişeli.

Köydeki kadınların eğitimi Göl, Kültür, Balıkçılık ve Kuş Gözlemciliği Turizminde AB Modeli Projesi dâhilinde yapılan çalışmalarla başlamış. Bodrum’dan İzmir’den hocalar gelmiş, köylü kadınlara ev pansiyonculuğu, turizm gibi konularda dersler vermişler. Elişi kursları açılmış.

Bugün haftada 3 gün köyde tahta boyama, iğne oyası gibi kurslar devam etmekteymiş. 

Köy derneği küçük bir dernekmiş, bir merkezleri yokmuş, telefon zinciri ile birbirlerine ulaşıp, tiyatro sinema gibi etkinliklere katılıyorlarmış. Bu süreçte belediyenin çabalarıyla, tanıtımlarıyla benim karım çalışmasın evde otursun diyen erkekler de değişim göstermişler...

 

 

Köyün ana geçim alanı zeytincilik ve balıkçılık. Köylü kadınlar havanın güzel olduğu zamanlarda kahvaltı servisi yaparak, gözleme, lokma, zeytin, zeytinyağı, iğne oyasıyla bezenmiş ürünler satarak aile bütçelerine katkıda bulunuyorlarmış.

 

 



Gölyazı’dan bahsedip de Nilüfer belediye başkanından bahsetmemek olmaz. Kendisiyle ilk olarak düğün salonundaki eğlencede karşılaştık. Benim hemen kıyafeti dikkatimi çekti- jilet gibiydi. Ne yapayım ben bir kadınım ve böyle şeylere bakarım . Dikkatimi çeken herkesin ona sevgi gösterisinde bulunup fotoğraf çektirmek isteme haliydi.
Sonrasında Leyla hanımdan öğrendim ki, Nilüfer Belediye başkanı özellikle kadınlar için, kadınların eğitimi için son derece çabalayan ve uğraşan bir başkanmış. Kapısı her an herkese benden randevu almanıza gerek yok, ben size hizmet etmek için buradayım, istediğiniz an gelin diyerek açıkmış. Belediye sınırları içindeki köy kadınları için sürekli eğitimler düzenliyormuş. Herkes tarafından çok seviliyormuş.
Mesela okuma günleri oluşturmuşlar, her ay bir yazar ve kitap seçip, kitabı okuduktan sonra yazarla köy kadınlarının bir araya geldiği toplantılar düzenliyorlarmış. En başta bir avuç katımcıyla başlayan organizasyon katılımcı sayısı 700ü geçince iki güne bölünmüş. Başlangıçta köylü kadınlar toplantıya, kitapları pek de okumadan bakalım ne diyecek, kimmiş havasında katılırlarken sonrasında büyük hevesle kitapları okuyarak gelir olmuşlar. Bence büyük başarı.
Havaların güzelleştiği şu dönem Gölyazı’ya gitmek için ideal. İstanbul’dan küçük bir kaçamak yapın ve günübirliğine gidin. Orada olmak, o güzel insanlarla tanışmak size iyi gelecek. 






Bu arada yazının sonuna bir not eklemeliyim... Gölyazı’dan dönerken civardaki dağ köylerinin ara yollarına daldık. Köylerden bir tanesindeki duvar yazılarına bayıldım...Köy küçücük bir köy, bir avuç insan var, ama tüm duvarlatı bu yazılarla kaplıydı. Askere giderken aşk acısıyla yazılmış...

No manita no dırdır, Yes makara yes gırgır.                                                                                                                         
 Sevmişim sevdanın çok ötesinde.


Aşkı sual etseler, güzeli sevmek derim. Güzel  nedir deseler seni tarif ederim.                                                                                       
Aldırma görürsen yaşlar gözümde, şarkımız çalacak yine dilimde                                             Mektubun elimde, resmin dilimde, rın bu şehirden ayrılacağım.                                                                                                                                                                                                                                                 








Hani derler ya, elini sallasan ellisi,   Ellisini boşver benim bir tanem olsun, 49u bitaneme feda olsun                                                                                          
Hayatı komedi sananlar sonraki espriyi düşünsünler






Bazen beklemektir sevmek ne kadar bekleyeceğini bilmeden.
Yaşanmışlar umurumda değil , yaşanılacaklar bize lazım.