Oldum olası Yunan adalarına gitmeyi sevmişimdir... İlk
gidişim yaklaşık 23 yıl önceydi... Sonrasında değişik adalara ara ara
seyahatlerim oldu. Adaları gezebilmenin birkaç tane yolu var. Bir tanesi tekne
ile gezmek. İkincisi Türkiye’den Bodrum, Marmaris, Çeşme, Kuşadası veya
Ayvalık’tan feribot ile karşı adalara geçmek ve oradan da lokal feribotlarla
diğer adaları ziyaret etmek. Bir diğeri ise Atina’ya uçup oradan feribotla
adalara gitmek. ( Yaz dönemlerinde Mykonos’a direkt uçuşlarda oluyor. )
Biz ikinci seçeneği seçtik. İstikamet Sakız ve Samos. Plan
Çeşme’den Sakız’a geçmek, orada birkaç gün kaldıktan sonra feribotla Samos ve
dönüş Samos - Kuşadası.
Yunan adaları arasında değişik gemi şirketleri feribot
seferleri yapıyor. Her adanın birbiri ile bağlantısı yok, bağlantısı
olanlarında aralarında her gün sefer olmayabiliyor. Seçtiğiniz bir adaya
gidebilmek için önce bağlantı noktası adaya gitmeniz gerekebiliyor. ( Mesela
Patmos ve Leros’a gitmek için önce Kos’a gitmek gerek. Bir de önceden feribot biletlerinizi
internetten satın almanızda fayda var.)
Adaların çoğu araba kiralamayı gerektirecek büyüklükte. Eğer
ben gittiğim yerde bir otele giderim, oradan da fazla çıkmaya niyetim yok
diyenlerdenseniz o zaman belki araba kiralamanız gerekmez. Ama benim gibi gitmişken
ne var ne yok göreyim, köyleri ziyaret edeyim, arkalarda kalmış bakir plajlara
gideyim diyorsanız, yani içinizde keşif ruhu varsa araba şart. Arabayı da
önceden kiralamakta fayda var. Yaz ayları adalar çok dolu olduğundan araba
bulmakta zorlanabilirsiniz. ( Hele bir de bayram dönemiyse neredeyse imkansız.
)
Çeşme sakız arası feribot günde birkaç kez var. Eğer günü
birlik gitmeye kalkarsanız, hem sizin için günlük vize alıyorlar hem de gidiş
dönüş feribot tutarı 20 Euro. Bu yüzden Sakız adasına Çeşme’den inanılmaz bir
Türk akını var. Sakız adasının ekonomisini tamamen Türkler ayakta tutuyor demek
yanlış olmaz. Adım başı Türkçe konuşmalara rast geldiğimizden Acaba Sakız’da
değil de Çeşme’de miyiz, Yunanlılar mı turist yanılsamasına kapıldık.
Bu arada nedense benim Yunan adası seyahatlerim bir şekilde
ille de bayrama rastlamak zorunda. İki senedir bir Türk güruh ve ben dolaşır
dururuz. Acaba yanımda binlerce Türk olmadan seyahat mi edemiyorum kendimi
evimde hissetmek için etrafımda ille de Türkçe konuşulması gerekiyor..
Sakız'da yaklaşık 5 gün kaldık. İnternetten Karfaz koyunda
bir otel ayarladım denize yakin fiyatı makul . Otel gayet düzgün çıktı denize
200 mt. Karfaz koyu meğer Sakız adasının en meşhur koylarından biriymiş üstüne
üstlük şehre de sadece 4–5 km. uzaklıkta. Denizi kumsal, pırıl pırıl. Yunan
adalarında sahiller devlete ait. Eğer şezlong kiralamak isterseniz makul bir
ücret karşılığında kiralayabilirsiniz. Genelde Yunanlılar kendi şezlonglarıyla
geliyorlar plajlara.
Otele girer girmez resepsiyonda duran otel sahibi Argiro ile
arkadaş oldum. Biraz deli deliyi nerede tanır misali hemen kanımız kaynadı. Bu
sayede adanın etrafında görmek aklıma gelmeyecek koyları ve köyleri de
gezebilir olduk.
Adayı gezmeye gelince: İlk gün istikamet Kambos. Upuzun tas duvarları şahane bahçeleriyle koruma altına alınmış turistik olmayan, ada halkının yasamayı seçtiği bir yer Kambos. Evler yüzyıllar öncesinden kalmış gibi, taş duvarların arkasında kocaman bahçeler. Neredeyse tüm sokaklara girdik çıktık...
Ertesi gün istikamet adanın güneyinde Sakız köylerini ziyaret etmek. İlk köy Armolia. Küçük bir seramik köyü. Ben dayanamayıp dönüşte elimde taşıdığım için küfredeceğimi bile bile seramikleri aldım. Tam bu köyde görülecek çok bir şey yok derken bir arka sokağa girdik ki lebi derya.. Kale kalıntılarını evlere çevirmişler. Daracık sokaklar. Güzelliklerini anlatamam. Bir de tabi rengarenk. Yunanlıların renk anlayışına bayılıyorum. En çirkin bina bile alakasız bir renkle şahane bir şeye dönüyor. Türkuazlar pembeler turuncular. Ahşap, beton, her biri başka renge boyanmış. Ve tabii ille de çiçek. Benim gibi çöp olsun renkli olsun diyen biri için göz ziyafeti.
Adayı gezmeye gelince: İlk gün istikamet Kambos. Upuzun tas duvarları şahane bahçeleriyle koruma altına alınmış turistik olmayan, ada halkının yasamayı seçtiği bir yer Kambos. Evler yüzyıllar öncesinden kalmış gibi, taş duvarların arkasında kocaman bahçeler. Neredeyse tüm sokaklara girdik çıktık...
Ertesi gün istikamet adanın güneyinde Sakız köylerini ziyaret etmek. İlk köy Armolia. Küçük bir seramik köyü. Ben dayanamayıp dönüşte elimde taşıdığım için küfredeceğimi bile bile seramikleri aldım. Tam bu köyde görülecek çok bir şey yok derken bir arka sokağa girdik ki lebi derya.. Kale kalıntılarını evlere çevirmişler. Daracık sokaklar. Güzelliklerini anlatamam. Bir de tabi rengarenk. Yunanlıların renk anlayışına bayılıyorum. En çirkin bina bile alakasız bir renkle şahane bir şeye dönüyor. Türkuazlar pembeler turuncular. Ahşap, beton, her biri başka renge boyanmış. Ve tabii ille de çiçek. Benim gibi çöp olsun renkli olsun diyen biri için göz ziyafeti.
Bu arada adanın bir diğer özelliği de her tarafında evlerin duvarlarında, balkonlarınd kurutulmak üzere asılmış domates salkımları. Bu kadar basit bir şey bir ortamı bu kadar mı değiştirebilir, enfes...
Devamında niyetimiz Olympi, Mesta ve Pyrgi’yi görmekti ancak
bir hata yapıp ilk gün cahilliği sıcağı düşünmeden öğle saatinde gezmeye
soyunduk. O yüzden gezmeye ara verip nefes alabilmek için önce Mesta Port’a a
sonra da Komi’ye attık kendimizi. Mesta Port yapılmaya başlanmış ve terk
edilmiş bir liman pek bir şey yok. Komi ise adanın en popüler plajlarından. Şahane
kafeler, güzel müzik ve nefis bir deniz. Ancak tıklım tıklım, ben kalabalığa
gelemem biraz daha sakin bir ortamda denize girmek isterim derseniz orası pek
de sizin yeriniz değil.
Adanın güneyindeki köylerin hepsine birden Mastichoria deniyor, Sakız köyleri. 7 tane köy var, Mesta, Pyrgi, Olympi, Kalamoti, Vessa, Lithi ve Elata. Bu köyler Roma döneminden beri bölgenin sakız ihtiyacını karşılamış. 14. ve 16. yüzyılların arasında inşa edilmiş köyler korsanlara karşı korunmak için kale duvarlarının arasında birbirlerine bağlı daracık sokaklar olarak inşa edilmiş. Biz bu köylerin en popüler olanları Olympi Mesta ve Pyrgi’yi gezdik. Olympi’de çok meşhur bir mağara var, biz çok sıcak bir saate rastladığımızdan gezemedik ancak giden olursa mağaranın aşağısı küçücük bir plaja iniyormuş ve çok güzelmiş. Mesta tam bir Ortaçağ köyü çiçekler içinde. Pyrgi’ye gelince. Pyrgi’de bütün evler Xysta denen siyah ve beyaz geometrik şekillerle kaplanmış durumda. Tam bir görsel şölen.
Adanın güneyindeki köylerin hepsine birden Mastichoria deniyor, Sakız köyleri. 7 tane köy var, Mesta, Pyrgi, Olympi, Kalamoti, Vessa, Lithi ve Elata. Bu köyler Roma döneminden beri bölgenin sakız ihtiyacını karşılamış. 14. ve 16. yüzyılların arasında inşa edilmiş köyler korsanlara karşı korunmak için kale duvarlarının arasında birbirlerine bağlı daracık sokaklar olarak inşa edilmiş. Biz bu köylerin en popüler olanları Olympi Mesta ve Pyrgi’yi gezdik. Olympi’de çok meşhur bir mağara var, biz çok sıcak bir saate rastladığımızdan gezemedik ancak giden olursa mağaranın aşağısı küçücük bir plaja iniyormuş ve çok güzelmiş. Mesta tam bir Ortaçağ köyü çiçekler içinde. Pyrgi’ye gelince. Pyrgi’de bütün evler Xysta denen siyah ve beyaz geometrik şekillerle kaplanmış durumda. Tam bir görsel şölen.
Adadaki üçüncü günümüzde istikamet Avgonyma, Anavatos ve tabii
ki dağın öteki tarafında kalan plajlar. Avgonyma küçücük bir ortaçağ köyü,
Oraya varmak için arabayla epey bir tırmanmanız gerekmekte. Şahane bir
manzarası var. Anavatos ise adanın en eski köyü, biraz hayalet şehir şeklinde,
ama benim gibi keşfetmeye meraklıysanız kesinlikle görmeye değer. Avgonyma’dan
dağ yolundan adanın batı tarafındaki plajlara inebiliyorsunuz. Benim adadaki en
favori plajım ‘Elinda’ beach oldu. Arabayla patika bir yoldan deniz kenarına
iniyorsunuz. Suyu nefis. Sanki tekneden denize girmişsiniz hissiyatı veriyor. O
suda saatlerce kalabilirdim.
Elinda ile Lithi arasında küçük bir dolu plaj var. Denizleri şahane. Ancak bir kısmına araba ile inmek zor, arabayı tepede bırakıp, yürüyerek aşağı inmek daha mantıklı. Lithi ise popüler bir köy ama ben bayılmadım. Denizi çok sığ, tavernaları ise bana göre eh..
Elinda ile Lithi arasında küçük bir dolu plaj var. Denizleri şahane. Ancak bir kısmına araba ile inmek zor, arabayı tepede bırakıp, yürüyerek aşağı inmek daha mantıklı. Lithi ise popüler bir köy ama ben bayılmadım. Denizi çok sığ, tavernaları ise bana göre eh..
Adadaki popüler diğer bir köy Emporio. Pyrgi'ye yakın. Bir akşam orada azizlerden birini anmak adına bir eğlence düzenlendiğini öğrendik. Mesafede uzak. Gittik in cin top oynuyor. Ancak inanılmaz çok masa ve iskemle hazırlanmış, hayatımda bu kadar çok plastik iskemleyi bir arada görmemiştim. Biz saat 11.30 itibariyle pes ettik ve geri döndük ancak anladık ki Yunnalılar eğlenceye geç saatlerde başlıyor. Emporio'da Mavra Volia diye siyah taşlardan oluşan bir plaj var. Özellikle de lokaller arasında çok meşhur, adaya gelip de oraya gelmeyeni dövüyorlar misali. Dibine kadar gittik o kadar kalabalıktı ki, bu mu deyip geri döndük.
Adadaki diğer günlerden bir tanesinde adanın kuzeyinde
Volissos adlı köye gittik. Küçük ve hoş bir köy ancak mesafe çok uzak. Yani
ille de şart değil. ( Burada mesafeler sadece 40- 50 km. bile olsa dağ
yollarında ve 40 derece sıcaklıkta yol sonsuza kadar sürüyor sanki... ) Volissos’un
yakınlarında Aghia Markella diye bir beach var. Adını o bölgede yaşamış olan
bir azizeden almış. Küçücük bir koy ve küçük bir kilise... Denizi de güzeldi...
Başka bir akşam adaya gelen herkesin yolunun düştüğü ille de
gidin denilen Lagada’ya yemeğe gittik. Tipik bizim Gümüşlük. Herkes ve her şey
iç içe. Adanın o bölgesini gündüz gezip, o bölgedeki plajlara gitmek ve
Lagada’da da yemek yemek hoş, ancak gece gitmek için mesafe uzak ve yol çok
karanlık. Yemekler çok güzeldi, ama aynı yemeği daha sakin bir ortamda ve daha
hoş bir ambiyansta yemek mümkün.
Bu arada yemekler genel olarak enfes. Bizimle karşılaştırıldığında özellikle balık, karides vs. çok ucuz ve çok lezzetli. Eğer Çeşme
civarındaysanız sırf yemek yemeğe bile günü birlik gitmeye değer.
Adada kaldığımız son gece yolumuz Harley Davidson partisine
düşüverdi. Aslında bizim o gün yola çıkmamız gerekiyordu ancak feribot
arızalanmış ve yolculuğumuz ertesi güne kaldı. ( Eğer adalar arası seyahat
edecekseniz ve biletinizi önceden aldıysanız o bölgedeki bir seyahat acentesine
uğrayıp, biletinizi almakta ve feribot saatlerinde ya da zamanında bir değişiklik
olup olmadığını kontrol etmekte fayda var. Feribot iptallerinde ya da saat
değişikliklerinde haber vermediklerinden elinizde valizlerle feribot
iskelesinde kalakalmanız mümkün. )
Harley Davidson partisine gelince... Otelimizin sahibi
Harley Davidson klubü üyesi.. Ve adadaki toplantı için gelenlerin çoğu bizim
otelde kaldı. Görseniz kapkara giyinmiş koca koca adamlar, Acayip sert
görünüşleri var ama tam bir ‘softy’ halindeler. Biz partiye biraz geç gittik.
Deriler giymiş cıbıldak kızların köpükler ile yeni gruba dahil edilen birini yıkamasını kaçırmışız. Ama devamında üzerinde siyah don ve deri yelek
giyen elemanın kabul törenini seyretme imkanımız oldu. Kendimi Amerika'da strip
clubda gibi hissettim acayip komikti. Bu arada herkesin simsiyah giyindiği ve
sert takıldığı bir ortama turuncu cici kız elbisesiyle katılmam da görülmeye
değerdi. Sanki oraya başka bir gezegenden düşmüş gibiydim. Parti çok
eğlenceliydi, canlı rock grupları sahne
aldılar ben bol bol kafa sallayarak dans ettim. Ne zamanki sahnedeki gruplardan
şarkı niyetine adam gırtlaklama sesleri gelmeye başladı. Gitme zamanımızın
geldiğini anladım...